Trakya Üniversitesi Çalışma Eko. ve End.İliş. Bölümü 4. Sınıf Öğrencileri Merve Yegan Halkapınar ve Tuğba Yaman'ın yazısı aşağıdadır...
25 Kasım, Kadına Karşı Şiddete Mücadele Günü. Bugünün seçilmesinin nedeni ise üç kız kardeşin vahşice öldürülmesi ve de bunu raporlara kaza olarak geçmesi. 25 Kasım 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe karşı mücadele eden üç kız kardeşin ölü bedenleri uçurumun dibinde bulunmuştur ve onlar bu mücadelenin sembolü olarak tarihe geçmişlerdir. Tüm dünya da ses getiren gelişmeler neticesinde ise Birleşmiş Milletler 17 Aralık 1999 yılında bu günü “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması için Uluslararası Mücadele Günü” olarak ilan etmiştir. İşte dünyanın her köşesinden kadınlar, efsaneleşen bu üç kelebeği anıyorlar. Kadına yönelik şiddeti tamamen kaldırmak , tüm insanlık için görev olarak üstlenilmesi gereken bir mücadele bağıdır. Bu şiddeti ortadan kaldırmadığımız sürece demokrasiden,eşitlikten, barıştan ve de insan haklarından söz etmemiz tamamen olanaksızdır. Asıl olanak şiddetten arındırılmış bir dünyadır!
Şiddet; insanın öfke duygusunu kontrol edememesi olarak ortaya çıkar ve ailede başlar. En çok görülen türleri ise fiziksel ve psikolojik şiddettir. Toplumsal önyargılar, çocuğun yetiştirilme biçimi de şiddeti doğurabilmektedir. Kadın erkeğe itaat edecek, çocuk doğuracak, evi çekip çevirecek, boşanamaz gibi bir anlayış maalesef devam etmektedir. Ancak bu durumlar şiddeti doğurabilmektedir. Bir yandan kadına şiddete hayır der bir yandan da kızını dövmeyen dizini döver, kocadır severde döver de veya karı koca arasına girilmez deriz! Böyle durumlarda evde şiddete maruz kalan anneyi gören kız çocuğu, çareyi erken evlenmekte bulabilir. Çünkü bu onun için bir kaçış yoludur. Ancak kaçış yolu olarak gördüğü yolun onu şiddete sürükleme ihtimali çok yüksektir. Genellemelere bakıldığı zaman büyüdüğü ailede şiddetle tanışan çocuk yetişkin olduğu zaman şiddeti kendi ailesine taşır.
Lütfen bilinçlenelim kız çocuğu, erkek çocuğu ayrımı yapmadan sadece bir can, bir insan yetiştirelim. Unutmayın ki ; sana ruh üflendiğinde bir kadının karnında , ağladığında bir kadının kucağında, aşık olduğunda ise bir kadının kalbindesin. Ona güzel davran çünkü yeryüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir... “EY KAHRAMAN TÜRK KADINI, SEN YERLERDE SÜRÜKLENMEYE DEĞİL, OMUZLAR ÜZERİNDE GÖKLERE YÜKSELMEYE LAYIKSIN!” Mustafa Kemal Atatürk.
Biz kadınlar hepimiz bir kelebeğiz. Unutmayalım ki kelebekler kanat çırparak yol alırlar. Bu yolda her türlü ayrımcılığa, ataerkil yapıya, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, aile içi/toplumsal şiddete karşı dayanışmamızı örmeye, sesimizi duyurmaya devam edeceğiz ve bizler sadece 25 kasımlarda 8 Mart’larda değil, her gün kanat çırptıkça özgürleşeceğiz.
Öğrencilerime bu güzel yazıları için tesekkür ediyor ve başarılarının devamını diliyorum, gençleri desteklemek görevimizdir…Kadına yönelik şiddetin bir an önce son bulması dileğiyle..
25 Kasım, Kadına Karşı Şiddete Mücadele Günü. Bugünün seçilmesinin nedeni ise üç kız kardeşin vahşice öldürülmesi ve de bunu raporlara kaza olarak geçmesi. 25 Kasım 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe karşı mücadele eden üç kız kardeşin ölü bedenleri uçurumun dibinde bulunmuştur ve onlar bu mücadelenin sembolü olarak tarihe geçmişlerdir. Tüm dünya da ses getiren gelişmeler neticesinde ise Birleşmiş Milletler 17 Aralık 1999 yılında bu günü “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması için Uluslararası Mücadele Günü” olarak ilan etmiştir. İşte dünyanın her köşesinden kadınlar, efsaneleşen bu üç kelebeği anıyorlar. Kadına yönelik şiddeti tamamen kaldırmak , tüm insanlık için görev olarak üstlenilmesi gereken bir mücadele bağıdır. Bu şiddeti ortadan kaldırmadığımız sürece demokrasiden,eşitlikten, barıştan ve de insan haklarından söz etmemiz tamamen olanaksızdır. Asıl olanak şiddetten arındırılmış bir dünyadır!
Şiddet; insanın öfke duygusunu kontrol edememesi olarak ortaya çıkar ve ailede başlar. En çok görülen türleri ise fiziksel ve psikolojik şiddettir. Toplumsal önyargılar, çocuğun yetiştirilme biçimi de şiddeti doğurabilmektedir. Kadın erkeğe itaat edecek, çocuk doğuracak, evi çekip çevirecek, boşanamaz gibi bir anlayış maalesef devam etmektedir. Ancak bu durumlar şiddeti doğurabilmektedir. Bir yandan kadına şiddete hayır der bir yandan da kızını dövmeyen dizini döver, kocadır severde döver de veya karı koca arasına girilmez deriz! Böyle durumlarda evde şiddete maruz kalan anneyi gören kız çocuğu, çareyi erken evlenmekte bulabilir. Çünkü bu onun için bir kaçış yoludur. Ancak kaçış yolu olarak gördüğü yolun onu şiddete sürükleme ihtimali çok yüksektir. Genellemelere bakıldığı zaman büyüdüğü ailede şiddetle tanışan çocuk yetişkin olduğu zaman şiddeti kendi ailesine taşır.
Lütfen bilinçlenelim kız çocuğu, erkek çocuğu ayrımı yapmadan sadece bir can, bir insan yetiştirelim. Unutmayın ki ; sana ruh üflendiğinde bir kadının karnında , ağladığında bir kadının kucağında, aşık olduğunda ise bir kadının kalbindesin. Ona güzel davran çünkü yeryüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir... “EY KAHRAMAN TÜRK KADINI, SEN YERLERDE SÜRÜKLENMEYE DEĞİL, OMUZLAR ÜZERİNDE GÖKLERE YÜKSELMEYE LAYIKSIN!” Mustafa Kemal Atatürk.
Biz kadınlar hepimiz bir kelebeğiz. Unutmayalım ki kelebekler kanat çırparak yol alırlar. Bu yolda her türlü ayrımcılığa, ataerkil yapıya, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, aile içi/toplumsal şiddete karşı dayanışmamızı örmeye, sesimizi duyurmaya devam edeceğiz ve bizler sadece 25 kasımlarda 8 Mart’larda değil, her gün kanat çırptıkça özgürleşeceğiz.
Öğrencilerime bu güzel yazıları için tesekkür ediyor ve başarılarının devamını diliyorum, gençleri desteklemek görevimizdir…Kadına yönelik şiddetin bir an önce son bulması dileğiyle..