Koltuk…
Bir sembol mü? Bir sorumluluk mu? Yoksa bir tutku mu?
Bizde çoğu zaman, hizmet etme aracı olmaktan çıkıp, kişisel hırsların tahtına dönüşüyor.
Bir kere o koltuğa oturan, bir daha kalkmak istemiyor.
Sanki koltuk, seçimle değil, mirasla gelmiş gibi sahipleniliyor.
Derneklerde, odalarda, birliklerde…
Seçim zamanı geldiğinde türlü türlü oyunlar başlıyor.
Listeler hazırlanıyor, delegeler yönlendiriliyor, perde arkası pazarlıklar yapılıyor.
Ama kimse “nasıl daha faydalı oluruz” diye sormuyor.
Tek dert, “yerimi kaybetmeyeyim.”
Birçok kişi, temsil ettiği camianın değil, kendi koltuğunun çıkarını koruyor.
Koltukta kalmak uğruna, yeni gelenleri, gençleri, kadınları saf dışı bırakıyor.
Çünkü genç fikirlerden korkuyorlar.
Çünkü kadınların sözü dinlenirse, o koltukların sarsılacağını biliyorlar.
Bu yüzden önlerini tıkıyor, konuşmalarını engelliyor, hatta bazen itibarsızlaştırıyorlar.
Seçimler yenilense bile sonuç değişmiyor.
Aynı yüzler, aynı isimler, aynı zihniyet…
Yıllardır koltuktan kalkmayanların kurduğu bir düzen var.
Bu düzen, hizmet üretmiyor; sadece yer tutuyor.
O koltuğa yapışanlar, zamanla temsil ettikleri yerden kopuyor.
Bir dönem o kurumun gururu olanlar, sonunda kurumun yükü haline geliyor.
Koltuk, insanı büyütmüyor artık; şişiriyor.
Ve şiştikçe, egolar tavan yapıyor.
Kendini eleştiriden muaf sanan, dokunulmaz hisseden, küçük krallıklar kuran bir anlayış türedi.
Bir koltukta oturmak, halkın pardon seçildiğin yerin güvenini kazanmak değil; o güveni sömürmek haline geldi.
Gençlerin önünü açmıyorlar çünkü yenilenmekten korkuyorlar.
Kadınların söz almasını istemiyorlar çünkü denge değişir, güç paylaşılır diye endişe ediyorlar.
Ama unutuyorlar: değişmeyen her şey zamanla köhneleşir.
Yenilenmeyen her yapı, bir süre sonra kendi içine çöker.
Bugün birçok kurumun, odanın, derneğin canlılığını yitirmesinin nedeni bu.
Fikir bitmiş, enerji tükenmiş, ama koltuk sevdası hâlâ sürüyor.
Gerçek hizmet, yerini genç bir yüreğe bırakabilme cesaretiyle olur.
Ama bizde “bırakmak” zayıflık sayılıyor.
Oysa en büyük güç, çekilmesi gereken zamanı bilmekte gizlidir.
Koltuktan kalktığında yerine senden iyisinin gelmesinden korkmamak gerekir.
Tam tersine, böyle birini yetiştirebilmek bir onurdur.
Bugün birçok yerde “yenilenme” denince alkış tutuluyor ama iş icraata gelince herkes birbirine bakıyor.
Oysa bu koltuklar, kişisel mülk değil, geçici emanettir.
Odaya, derneğe, kuruma hizmet etmek isteyenlerin sayısı az değil AMA fırsat bulamıyorlar.
Çünkü koltukta oturanlar, seçildiği yeri temsil etmeyi unutup, o yeri kendi mülkü gibi görüyor...
Yorumlar
Kalan Karakter: