ÇANAKKALE Onsekiz Mart Üniversitesi'nden (ÇOMÜ) Doç. Dr. Burak Daban, müsilaj yoğunluğunun kontrol altına alınmasında plankton tüketen balıkların stoklarının kontrol altına alınmasının önemli olduğunu belirterek, "Ortamdaki hamsi, çaça, sardalya, kolyoz, uskumru gibi balıkların stoklarını dengede tutmamız lazım" dedi.
Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı'nda 1 Eylül'de av yasağının kalkmasının ardından Marmara Denizi'nin güneyi ve Çanakkale Boğazı girişinde müsilaj görülmeye başladı. ÇOMÜ Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Fakültesi Su Ürünleri Avlama ve İşleme Teknolojisi Avlama Teknolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Burak Daban, müsilajın etkisinin azalması için plankton tüketen balıkların stokunun kontrol altına alınması gerektiğini söyledi. Müsilaj oluşumunda 3 ana faktör olduğunun altını çizen Doç. Dr. Daban, "Birincisi küresel ısınma dediğimiz deniz suyu sıcaklıklarının ortalamalarının artması, ikincisi kirlilikle ilişkilendiriliyor. Kirliliğin devamlı olarak artan surette devam etmesi, üçüncüsü de balık stoku ile ilişkilendiriliyor. Bu balık nüfusu da özellikle küçük pelajik balıklar dediğimiz ya da planktonla beslenen balıkların stok miktarlarıyla ilişkilendirilebiliyor. Bu üçü de önemli bir parametre. Bunlardan küresel ısınma dediğimiz o sıcaklığın etkisini durdurmak güç ve imkansıza yakın. Çünkü doğal bir olay ve bunun önüne geçmek zor. Burada kontrol edilebilir parametreler kirlilik ve planktonla beslenen balıkların stok yoğunluğunu kontrol edilebiliriz" diye konuştu.
'DENİZDE PLANKTON DENGESİ ÖNEMLİ'
Kirlilikle alakalı çeşitli eylem planları ve bilim kurulları oluşturulduğuna dikkati çeken Doç. Dr. Burak Daban, sözlerine şöyle devam etti:
"Fabrikaların ya da evsel ve endüstriyel atlıkların oluşturduğu kirliliğin denizlere deşarjının kontrolü daha yakından izlenmeye başladı. Bununla alakalı önlemler henüz yeterli seviyede olmayabilir. Marmara'ya akan kirliliğin kontrolü yakından araştırılması gerekmekte. Diğer yandan denizde plankton dengesi önemli. Çünkü müsilaj olayıyla ilişkili olan en önemli parametrelerden biri müsilajın kaynağını, başlangıcını oluşturan plankton yoğunluğu. Plankton da denizde birincil üretimin sonucunda doğal olarak oluşan bir canlı grubudur. Bunların yoğunlukları kirlilikle tetiklenebiliyor. Plankton yoğunluğu, kirlilik artışı ile aşırı artabiliyor ama onların ortamdaki yoğunluklarının kontrolünü sağlayabilmek açısından besin zincirindeki doğal döngü olayı devreye giriyor. Planktonla beslenen canlı grupları var. Mesela bunların başında planktivor (plankton ile beslenen) balıklar geliyor. Eğer planktonla beslenen balıklar ortamda yeterince mevcutsa, ortamda aşırı bir plankton fazlası kalmıyor. Yani onlar onları tüketerek büyüyor, besleniyor, planktonu dengeye getiriyor. Ortamda aşırı bir plankton söz konusu olmuyor. Yeteri kadar planktonla beslenen balık yoksa yine ortamda fazla plankton varsa, bu kez ikincil planktivor canlılar dediğimiz, en basit tabiriyle denizanaları devreye giriyor. Bunlar aşırı miktarda bu planktonu tüketmeye başlıyorlar. Bu durumda da onların aşırı üremesi söz konusu oluyor."
'MÜSİLAJ, GERÇEĞİMİZ OLDU'
Müsilaj yoğunluğundan önce denizanalarında aşırı üreme söz konusu olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Daban, "Belki de müsilajın oluşacağının en büyük göstergelerinden biri ortamda hamsi, çaça, sardalya gibi planktonla beslenen balıkların azalmaya başlaması, denizanalarının ise artmaya başladığı bir durumdur. Biz bunu gördüğümüz anda zaten müsilajın yaklaşmakta olduğunu, bizim için bir tehlike haline gelmeye yakın olduğunu anlamaya başlıyoruz. İşte bu bir besin zincirinde birbirine bağlı kompleks bir yapı. Planktonların aşırı üremesini engellemek adına kirliliği dengede tutmamız ve azaltmamız lazım. Ortamdaki planktonla beslenen hamsi, çaça, sardalya, kolyoz, uskumru gibi balıkların stoklarını dengede tutmamız lazım. Bunlar aşırı azaldığında özellikle Marmara için konuştuğumuzda çaça devreye giriyor. Çaça stoklarını yeterli dengede tuttuğumuzda planktonu kontrol edebiliyoruz. Hepsini bir arada düşünmemiz gerekiyor" ifadelerini kullandı.
Müsilajla alakalı bundan sonraki tahmin ve önerilerine de yer veren Doç. Dr. Daban, "Bu bir doğal olay. Yıllardır Adriyatik'te tekrarlanan bir durum. Müsilaj artık gerçeğimiz oldu. Önümüzdeki yıllarda da sıkça adından bahsettirecek. Çünkü 2 sebebi kontrol etsek bile sıcaklık artmaya devam edecek. Plankton patlamalarına hızlandırıcı, tetikleyici bir rol oynayacak. Dolayısıyla biz mevcut yapıda geçmişe göre daha da fazla kirliliği kontrol etmemiz ve daha da fazla planktonla beslenen balık türlerini korumamız gerekecek. Bunlar için belki bazı ülkelerde olduğu gibi zamansal olarak gırgır ve pelajik trol avcılığında ara yasaklar uygulanabilir. Bu ara yasakları Yunanistan'da ya da bazı diğer ülkelerde görüyoruz. Bunları söylerken balıkçılık mesleğini, bununla alakalı geçim sağlayan kesimi de zan altında bırakmak istemem. Çünkü çok yoğun bir emek ve masraf söz konusu. Yüzen fabrikalar bunlar. Bunları sağlayabilmek adına iyi bir balıkçılık yönetimi gerekiyor. Balıkçıların da zarar görmeyecek şekilde bu olaylardan korunması gerekiyor. Belki devlet nezdinde uygulanacak o ekstra yasak dönemlerinde ya da avcılığı yasaklanması gereken ekstra türler nezdinde 'sübvansiyon' dediğimiz devlet yardımlarıyla balıkçıların desteklenmesi gerekiyor" dedi.
'EKONOMİK ANLAMDA CİDDİ ZARAR VERİYOR'
Müsilajın balıkçılara yarattığı olumsuzluklara değinen Doç. Dr. Daban, "Günümüzde özellikle şu dönemlerde müsilaj, balık av araçlarının filtrasyon ve su alma sistemlerinde ciddi manada mekanizasyon tahribat yaratabiliyor. Bunun yanında uzatma ve gırgır ağları gözleri müsilajla dolduğundan ağlar ağırlaşıyor. Denizden ağları toplamak zorlaşıyor. Toplarken ağlar, bu ağırlıktan yırtılabiliyor. Hatta parçalanan ağların bir kısmının denizde kaldığına şahit oluyoruz. Bu denizde kalan 'hayalet ağlar' balık yakalamaya devam ediyor. Bunun da bir müsilajın yarattığı olumsuzluklardan biri olduğu ve müsilajın aslında balıkçılık mesleğine de ekonomik anlamda ciddi zararlar verdiğini unutmamak gerekiyor" diye konuştu.
Yorumlar
Kalan Karakter: